literature

MUSA

Deviation Actions

tuzlatersaneleri's avatar
Published:
1.1K Views

Literature Text

Gece mesaisi bundan iyi vallahi. Böyle güneş alnına alnına vurdukça aklı uyuşuyor insanın. Dikkatli olmak gerek. Saat daha beş. Demek sekiz saati gitti, kaldı beş saat. Güneş döner birazdan. Hele az daha sık dişini Musa. Hey gidi babayiğit Musa! 15 saat be! 15 saat tıkır  tıkır. Herkes yapamaz bunu. Beş saatten sonra esnemeye başlarlar. Ondan sonra hooop! Aşağıda alırsın soluğu. Zor iş oğlum bunlar. Herkes kalkamaz altından. Kuvvet gerek. Metanet gerek. Biz bilmez miyiz evde yan gelip yatmayı? Biz bilmez miyiz günde anca dokuz saat çalışmayı? Kızın ameliyatı bir olsun, ben de dokuz saat çalışacağım günde. Kızın, hanımın yüzünü göremiyorum. Ben gidince onlar yatmış oluyor. Olsun olsun. Onlar için her şey. Bu hastalıklar da hep bizi mi bulur arkadaş? El kadar bebe. Bakamadık tabii. Ben hastanedeyken doğduydu. Beslenemedi bebe. Köyden gelenle ne olacak ki? Sabinin de günahına girdik. Nene gerek senin bebe? Dur durduğun yerde. Oğlan olaydı bari, o da benim gibi burada... Tövbe... Okutacağım ben onu. Diyorum da gülüyor arkadaşlar. “Kel başa şimşir tarak” deyip gülüyorlar. “Ulan amelenin kızı okusa ne olur? Bin yıl okusa amele kızı işte. Bulur senin gibi yarım akıllı bir amale, iyi kötü karnı doyar işte. Bir okuması kaldıydı zaten. Ulan sen hele karnını doyur sabinin.” diyorlar.  Ustabaşı da öyle diyor. Hah, diyor, her şey bitti de senin kızın okuması kaldıydı, diyor.  O zaman , ben de “aman yahu, her şey bitti de bu mu kaldı” diyorum. O “her şey” dediğim ne bilmiyorum. Bunlardan daha önemli olan nedir bilmiyorum. Ama olmalı. Öyle olmalı. Bunlardan daha önemli bir şeyler olmalı ki benim bunları düşünmeme gülüyorlar. Gülüyorlar ama hepsinin içinde aynı dert var, biliyorum. Bilmem mi? Amele amelenin halini bilmez mi?
Ustabaşı kızıyor bana. Yarım akıllısın sen oğlum diyor, kafan gelip gidiyor senin, diyor. O zaman bana da boşuna düşünüyormuşum gibi geliyor. Bunları çok düşünme kafayı yersin, diyor. Sendikaya üye olsam diyorum, o zaman belki sözümüzü dinletebiliriz diyorum; niyetin ne diyor, gel bize söyle bir isteğin varsa, diyor. Patronu da anla ama, adam o kadar riske girmiş, para kazanmasa neden açık tutsun burayı, burası kapanırsa nereden iş bulursun?... Kafam karışıyor, sanki gemiyi yapan patron da ve ben ona yamanmışım, hani şu elmalara düşen kurtmuşum gibi. Allah razı olsun adamdan iş açtı da geldik çalışıyoruz, diyorum. Sanki çalışmak boynumun borcuymuş da bunu yapacak bir yer bulduğuma şükretmeliymişim gibi. “Neden örgütleneceksin? Bölücülük mü yapacaksın? Niyetin ne?” diyorlar. Niyetim? Tövbe, ne örgütü? Sendika bu, örgüt değil. Ne işim olur benim örgütle?
Bazen diyorum ki, bir araya gelmemizden neden bu kadar korkuyorlar? Ne yapabiliriz ki? O zaman bir düşünce belirir gibi oluyor kafamda. Diyorum ki, şimdi desek ki biz; çalışmıyoruz, durduk. Ne olur? Patronun onca paraya sattığı gemilerin hepsi bizim ellerimizden çıkmıyor mu? Öyleyse neden ben ona minnet duyuyorum, o bana hayvan muamelesi yapıyor? Herif yüzümü bile bilmez benim. Günde 15 saat ona çalışırım da herif yüzümü bile bilmez. O gelmez ki buraya.  Bir kere gördüydüm şöyle uzaktan. Ne güzel arabaydı o altındaki! Onun haberi yoktur ki bizim ne durumda olduğumuzdan. Bilse koyar mı bizi böyle. Dünya parası var. İşçinin sigortasından, mesaisinden ne olacak ona? Verir ama bilmiyor işte. Şu taşeroncular diyor mu ki adama, efendim durum böyle böyle. Demezler. Sanki onlar da işçi değildi önce. İnsan ustabaşı olunca, taşeron   olunca değişiyor demek. Ya da değişince mi ustabaşı, taşeron oluyor? Ben de ustabaşı olsam... Bilmem...
Yok yok bunlar iyi düşünceler değil. Sana ne el alemin ekmeğinden? Herkes ekmek derdinde. Ustabaşısı da, taşeronu da. Belki ben de biraz dişimi sıksam, önce ustabaşı olsam sonra da kendi taşeron şirketimi kursam, hani biraz akıllılık etsem, kurtulurum tüm bunlardan. O zaman ben de onlar gibi düşünürüm. Kimse de bana neden böyle düşünüyorsun demez. Derim ki, sana iş buldum, ver komisyonumu. Kimse ağzını açıp da yahu adam, ne iş yaptın da para istiyorsun? Sen bana para ver çalışacağım için, demez. Demezler. Ben de demedim. Aklıma bile gelmedi.
Şimdi nereden geliyor bu düşünceler? Yoksa... Haklılar mı? O sendikacılar mı sokuyor bunları kafama? Söylemişlerdi. Bizim ustabaşı demişti. “Ruhunuz bile duymaz, giriverirler kafanıza. Bunlar özel kurs görmüş, ders almışlar oğlum bunun için. Maaşları da yurt dışından verilir bunların. Sizi kandırıp din bile değiştirtir bunlar. Uzak durun, dinlemeyin. Bir kez dinlemeye başladınız mı, ruhunuz bile duymaz, bir bakarsın bölücü oluvermişsiniz.” Ya bölücü oluyorsam? Neyi bölüyorum acaba? Ama bölüyor olmalıyım. Bunlar iyi düşünceler değil. İnsan çalışırken bunları düşünürse iyi çalışamaz. Kafası karışır. Burada dikkatsizliğin cezası ölümdür. Ölen arkadaşlar eğer biraz daha dikkatli olsalardı ölmezlerdi. Patron aydınlatmadıysa sen ne diye çıkıyorsun karanlıkta geminin tepesine? Hadi çıkıyorsun, bir el feneri, bir şey alıver be adam. Pazarda kaç lira ki? Her şeyi patron mu düşünsün? Adamın derdi başından aşmış. Büyük başın derdi büyük olur. Kim bilir onun ne sıkıntıları vardır.
Ama...
Ben kendime mi yapıyorum yahu bu gemiyi? Bir aydınlatma kaç kuruş ki? Herif bir gemiyi kaça satıyor! Ben ömrü billah hiç uyumadan çalışsam göremem o parayı. E ben yapmıyor muyum gemiyi? Yahu ne karışık işler bunlar!
Bak işte yine... Hay Musa gibi allah belanı versin! Kafamı sallıyorum böyle olunca. Çalışırken sık sık yapıyorum bunu. İnsan o kadar saat çalışınca... Tikli diyor bana arkadaşlar. Onlara gelmiyor demek ki böyle düşünceler. Belki geliyor da... Bilmem.
Herkes aynı yaşarsa ne farkı kalır çalışanla çalışmayanın? Ama ben de çalışıyorum. Daha fazla çalışmalı demek ki. Herkes aynı olamaz. Öyle toplum mu olur? Allah bile dememiş mi fakirlere yardım edin diye? Demek ki fakirlerin olması normal. Zenginler onlara yardım etse hiç dert kalmayacak.
Ama işte...
Ne? Adamın parası var, tabii yaşayacak. Tabii yatla da gezecek, tabii iyi yemekler de yiyecek. Senin paran olsa yapmaz mısın? Koca patron Murat'a mı binecek? Tabii Mercedes olacak arabası. O arabanın da masrafı çok. Büyük başın derdi de büyük olur oğlum. İşte bizim patronun oğlu hastalıklıymış. Yazık. Her yıl Amerika'ya gidip tedavi olur. Yoksa ölürmüş şimdiye çoktan. Evlat bu. Benim kız da ağlayıp duruyor kaç gündür. Korkuyorum ona da bir şey olacak diye? Patron Amerika'ya gönderip baktırıyor oğluna. Benim kıza bir şey olursa ben ne yaparım? Bir sigorta yapsa patron, hemen götüreceğim hastaneye. Ama yapamıyor. Şimdi sıkışıkmış işleri. Yeni bir tersane mi, şirket mi ne açıyormuş. E zaten var bir tane. Ne diye bir tane daha açar? Daha fazla kazanıp ne yapacak? Neyse açsın. Şu benim sigortamı yapsın da... Kıza bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Olmazsa Sultanımı gündeliğe gönderip, 3-5 bir şey atıp kenara, götüreceğim doktora. O da hasta. İşe gitmiyor ki eli. Ne güzeldi ilk aldığımda. Saçları kömür gibi siyahtı. Kaç yıl oldu şunun şurasında? Bembeyaz şimdi saçları. Beni pek sever. Diyor ki, “Her ambulans sesi duyduğumda sana bir şey oldu diye...” Öyle düşünür beni. Gözümün içine bakar. Ben de diyorum ki, aman Sultanım, su testisi su yolunda... Bana bir şey olursa ne yaparlar? Dikkatli olmak gerek. Bak daldın yine. Salla kafanı.

- Lan Musa! Yine ne sallıyon kafanı lan bitlenmiş keçi gibi?

- Sana ne lan! Bak sen işine.

- Mustafa'nın cenazesine gitcez. Gelmiyon mu?

- Mesaiye kaldım oğlum. Kızın ameliyatı...  

- Ulan senin kaldığın mesaiden ne olacak? Kaç kuruş alacaksın? Sen geç o işi.

- E ne yapayım? İşte yavaş yavaş. Hanım da çalışacak. Sizinkilere söyleyin iş çıkarsa, temizlik, yemek, haber versinler.

- Ooo Musa'nın Sultan'ı da gidiyor temizliğe. Hele bakın hele.

- Demeyin lan öyle! Keyfimden mi yollamıyorum? Hasta kadın.

- Gel hadi, gel. O kadar birlikte çalışmışlığın var Mustafa'yla. Günahtır oğlum.

- Ne günahı be! Günah mı var bana? İnsan mıyım ben? Çalışacağım ben. Gidin siz. Bebe hasta diyorum, allah allah.

- Aman keyfin bilir. Senin cenazene kim gelecek bakalım yarın.

- Ben Mustafa gibi ağzımı mı ayırıyorum ki? Ne çıkmış karanlıkta geminin tepesine? Hadi çıktın çıkmaya, dikkat et. Elli kere dedi ustabaşı.

- Mesaiye kaldıydı senin gibi. Bak bak yine sallıyor kafayı! Lan oğlum delirdin sen ha! Ne sallıyon kafanı durup durup?

- Bana bir şey olmaz. İyiyim ben. Gidin siz.

- İyi lan iyi.

Bir rahat koymazlar ki insanı. Mustafa... Yeni girdiydi işe. O kadar anlattım, yanıma aldım gösterdim ama kavrayamadıydı daha. Geminin tepesinden karnına kadar düşmüş. Tamir gemisine vermeyin, yenidir dediydim. Dinletemedim. İş yetişsin diye herkesi veriyorlar. Yeni adam verilir mi tamire? Ver beni. Ben işi çözmüşüm. Anası babası geldi mi acep cenazeye? Memlekete yollayacaklar zahir. Al geminin karnından, koy otobüsün karnına, haydi yallah! Vay Mustafa vay. Günahmış! Günah mı var ulan? Ya bunun günahı kime? Patron gelecek mi sanki cenazeye? Ona günah değil mi? Hep bana mı bu günah? Ben insan mıyım ulan? İnsan mıyım ki günahım olsun benim? Bebemin günahı neydi madem? Madem bu kadar ince tutulur bu günah hesabı, niye günahsıza kesilir ceza? Sultanımın günahı neydi? Dal gibiydi köyden getirdiğimde. Her seste yerinden hoplaya hoplaya bembeyaz oldu saçları. Ben işten eve varınca nasıl parlıyor gözleri. “Bugün de geldin şükür” der gibi. Sanki ölmemi bekliyor bir yandan. Ya da ben ölmek istiyorum onun gözünün parlayışını gördükçe. Nasılsa öleceğim, bir an önce ölsem de kurtarsam kadını bu eziyetten diyorum. Bedenim yük gibi. Fazla gibi. Bir yerde oturuyorum ya, sanki orada oturmuyormuşum gibi. Sanki çoktan ölmüşüm de orada fazladan bulunuyormuşum gibi. Bir garip. Bazen yokmuşum gibi. Bebe ağlarken, ben bir babayken öyle tepesinde dikiliyorum ya... Daha ne yapmalı diyorum. Bir günde daha ne kadar çalışmalı? İşte o zaman yokmuşum gibi. Sanki çekiç çekiç çaktığım şu koca geminin karnı, çalıştığım her saati yutuyormuş gibi. Sanki hiç çalışmamışım gibi. Bir haftadır mesaiye yazdırıyorum kendimi. Daha ne kadar? Bir saati otuz liradan, kızın ilaçlarını çık, on beş ay böyle çalışırsam ameliyat parası denkleşir. Anasının nikahını istiyorlar bir ameliyata. Ulan okuyup doktor olsaydık ya! Hay dinine yandığımın! Bir şey beceremedik ki şu hayatta! Bak işini bilen nasıl yapıyor. Aha bizim Ömer taşeron açmış kendine. Biz ha bire ağzımızı ayıralım mesaide.
Ama...
Hey gidi koca gemi! Böyle milim milim ölçerim çakarım da seni, kız gibi süzülürken bir kere aklına gelmem değil mi? Benim Sultanımın köyden ilk geldiğindeki gibi kara saçlı kızlar yatar da karnında bir kere anmazsın adımı. Ah ulan koca gemi! Ah ulan içine ettiğimin gemisi! Ne istiyon lan benden? Daha ne kadar çekiç sallayayım demir karnına? Ne gün yutacan beni? De yut, yut da bitsin bu çile. Sultan da bulur zahir eli azıcık para tutmuş bir adam. Bebeyi de ameliyat ettirir belki adam. Sultan! Nasıl beyazladı kız saçların öyle? Ben almayaydım seni, bu çileyi çekmeyeydin ağarır mıydı böyle? Razıyım dediydi Sultanım. Elini tuttum da, razıyım dediydi. Gideriz şehre. Babayiğitsin, elbet tutarsın bir işin ucundan. Elimiz az para tuttu mu da... Gavurun eli! Tuttuğumu var parayı? Senin elini tuttu da iyi mi etti? Köyde kalaydın daha simsiyahtı saçların. Ecel diye tutmuşum sanki Sultan'ın elini. Vay Sultan vay! Vay Sultanım! Beben de ölürse... Vay Sultanım! Ah ulan gemi! Kaçının karnına gömdüm Sultanımın simsiyah saçlarını. Ah ulan gemi!
Belki ben ölsem... Şimdi yatsam şu koca geminin karınına... Nasılsa olmayacak mı? Belki Sultan eli para tutmuş bir adamla... Sultan... Bebeyi de ameliyat ettirir belki. Ölünce para toplayıp veriyorlar çoluğuna çocuğuna. Kaç lira toplarlar ki? Yeter mi ameliyat parasına? Severler beni. Kimseye bir zararım yok.
Yüz kişi verse... 50'şer liradan... Verirler mi elli lira? Diyelim verdiler. Kaç lira eder. 50'den 100 kişi... 5 bin lira! Azıcık patron da verse... Verir mi? Ne verecek ulan! Öldüğümü der mi bakalım arkadaşlara. Apar topar gidiyor cenazeler. Vay hastanedeydi, vay çıktıydı derken, biri diyor “Yav bizim falanca vardı, o nerede?” “Vallahi hastanedeydi en son.” Sonra biliniyor ki adam çoktan ölmüş, çoluğu çocuğu dönmüş memleketine. Şu sendikacılar da olmasa kim öldü, kim kaldı haberimiz olmayacak. Ama ben ölürsem bilirler. Severler beni. Gece ölsem, ertesi gün gelmeyince hemen bilirler.
5 bin lira ha! Vallahi yeter ameliyata. Sultan üzülür. Çok ağlar. Şimdi ağlamıyor mu? Üç beş ay ağlar susar sonra. Ne yapacak? Köye döner belki. Dul diye bakar anası babası. Dul Sultan... Amele Musa'nın dulu Sultan... Bakarlar. Ortada bırakacak değiller ya. Başka adama da varmaz. Sever beni Sultanım.
5 bin lira yeter ameliyata. Kızı ameliyat ettirir, alır bohçasını gider anasının evine. Ben şimdi ölsem... Toplanır mı o kadar para? Mustafa'ya ne kadar toplandı? O yeniydi daha. Ben eskiyim. Tanıyanım, sevenim daha çok. Bizim tersane verse... Biraz da ötekilerden. Buradan önce çalıştığım tersaneden de gelse azıcık. Vallahi olur bu iş! Heyt oğlum Musa! Nasıl çözdün lan işi! Helal olsun sana vallahi! Kız ameliyat olacak, Sultan köye dönecek, saçları artık beyazlamayacak, her seste hoplamayacak yerinden. Tamam lan bu iş! Kedi olalı bir fare tuttun lan Musa! Niye daha önce gelmedi ki aklıma! Hay Musa hay! Hele şu cenazeden gelsinler de. Ben korkarım geminin karnında. Orada kalmayayım öyle. Gelsinler de sonra. Hemen alırlar beni. Hey Musa hey! Kedi olalı bir fare...
...













Yazan: :iconbenherkes:


Teşekkürler...
© 2008 - 2024 tuzlatersaneleri
Comments2
Join the community to add your comment. Already a deviant? Log In
LAMASSU-HATHOR's avatar
çok güzel ve yalın bir yazı ...